Mahkeme yargısına başvurulan bir uyuşmazlıkla ilgili olarak, yargılama sonucunda verilen hükmün dayanaklarını ve detaylarını içeren haline gerekçeli karar adı verilmektedir. Anayasanın 141. Maddesi gereğince mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur. Bu gerekçe, davaya konu uyuşmazlık ile mahkemenin verdiği karar arasında bağın kurulmasını sağlamaktadır. Kararda ayrıca tarafların bilgileri, dosyadaki deliller, yapılan yargılama giderleri ve iadesi gibi detaylara yer verildiği gibi tarafların başvurabilecekleri üst kanun yolları ve süresine de yer verilmektedir.
Ancak son yıllarda verilen pek çok gerekçeli kararda, söz konusu karara karşı başvurulabilecek üst kanun yollarına ilişkin süre veya mercii konusunda hataya düşüldüğü gözlenmektedir. Bu sebeple, hukukçular arasında bu tür hataların hak kaybı yaratıp yaratmayacağı tartışması doğmuştur.
Bu konuda Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/729E. 2020/2173K. sayılı ve 10.03.2020 tarihli kararında; ilk derece mahkemesinin kısa ve gerekçeli kararında, istinaf kanun yoluna başvuru süresinin 15 gün olarak belirtilmiş ve gerekçeli kararın davalı vekiline 28/03/2017 tarihinde tebliğ edilmiş olması ve davalı vekili tarafından mahkemece belirtilen 15 günlük sürenin son gününde, ancak yasayla düzenlenen iki haftalık süre geçtikten sonra, 12/04/2017 tarihinde kararı istinaf edilmiş olması durumunda; başvurucuların gerekçeli kararda belirtilen süreye güvenerek hareket etmesinin makul görülebileceği, mahkemenin kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü dikkate alındığında, temyiz süresinin mahkeme kararında farklı belirtilmiş olması karşısında, kanunda belirtilen süre olduğu kabul edilerek, dilekçenin reddine karar veren değerlendirmelerin, mevzuat hükümleri çerçevesinde ve öngörülebilirlik sınırları içinde olduğunun kabul edilemeyeceği, yapılan yorumun başvurucuların temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak ölçüde ve aşırı şekilci bir yaklaşımla elde edildiği, bu açıdan kararın, başvurucuların mahkemeye erişim hakkını zedelediği sonucuna ulaşarak, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Her ne kadar bu yönde verilmiş bir Yargıtay kararı olsa da;
Yargıtay 9. ve 11. Hukuk Dairelerinin:
- Kanun yolu süreleri kesin ve hak düşürücü nitelikte olup, hakimin bu süreleri artırma veya eksiltme yetkisi yoktur.
- Hatalı süreye göre yapılan başvurular esastan incelenemez, bu nedenle içtihatların bu yönde birleştirilmesi gerekir.
Yargıtay 2., 3., 8., 10. ve (kapatılan) 20. Hukuk Dairelerinin:
- Anayasa’nın 36. ve 40. maddeleri ile 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi gereğince, mahkemeler kanun yolu ve süresini doğru göstermelidir.
- Hatalı süre nedeniyle başvurunun reddi, mahkemeye erişim hakkını kısıtlar ve adil yargılanma hakkını ihlal eder.
- Hatalı bildirilen süre içinde yapılan başvuruların esastan incelenmesi gerekir.
Yönünde farklı görüşler olması ve içtihat birliğinin sağlanamaması sebebiyle, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nca; gerekçeli kararlarda hatalı yazılan istinaf/ temyiz yolu ve sürelerine ilişkin tereddüt ve belirsizlikleri gidermek adına 2021/5 E. 2023/2 K sayılı ve 22.10.2021 tarihli karar alınmış ve 14.09.2023 tarih ve 31686 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmıştır.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu kararında;
‘’Karara konu başvuruda hukuk davalarında, hükümde kanun yolu süresinin hatalı gösterilmesi durumunda, hatalı gösterine kanun yolu süresine göre yapılan kanun yolu başvurusunun incelenip incelenemeyeceği hususunda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 1. Hukuk Dairesi, 9.Hukuk Dairesi, 11. Hukuk Dairesi ve (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin kararı ile 2. Hukuk Dairesi, 3. Hukuk Dairesi, 8.Hukuk Dairesi ve 10. Hukuk Dairesinin kararları arasında görüş ve uygulama farklılığı bulunduğunu belirterek içtihatların birleştirilmesini talep etmiştir….
…Yargıtay Büyük Genel Kurulu konusu kesin nitelikte olan kanun yoluna başvuru süresi hakkında mahkemece hatalı karar verilmesine ilişkin olan içtihadı birleştirme kararında özetle:
Devletin ,hukuk devleti olmanın bir gereği olarak, hem hak arama özgürlüğünün ve dolayısıyla dava hakkının etkin bir biçimde kullanılmasını sağlamak hem de bu özgürlüğün ve hakkın kullanılacağı mekanizmaları oluşturmakla yükümlü olduğu,
Anayasa’nın 36, 40/2 ve 6100 sayılı Kanun’un 297. maddelerinde yer alan düzenlemeler dikkate alındığında, mahkemelerin kararlarında ilgililere başvurulabilecek kanun yollarını, başvuru mercilerini ve başvuru sürelerini sadece göstermeleri yeterli olmayıp, aynı zamanda doğru olarak göstermeleri de anayasal ve yasal bir gereklilik olduğu,
Özellikle mahkemelerin kanun yolu süresini taraflara doğru gösterme zorunluluğu gözetildiğinde, kanun yollarına başvuru süreleri kesin ve hak düşürücü nitelikte olmasına karşın bu sürenin hükümde hatalı gösterilmesi durumunda, oldukça katı ve şekilci bir uygulanması mahkeme kararına güvenerek kararda gösterilen süre içinde kanun yoluna başvuran tarafın hak kaybına sebep olacağı ve aynı zamanda kanun yollarının amacına da uygun düşmediği,
Kesin sürenin değiştirilemeyeceği kuralının bertaraf edilmesi ya da kanun yolu süresinin değiştirilmesi süz konusu olmadığı gibi hakimin kesin süreyi arttırması da söz konusu olmayıp hata sonucu süreyi yanlış bildirip tarafları yanıltması durumunun mevcut olduğu,
Kanun yolu süresinin daha uzun gösterilmesi halinde, hatalı gösterilen süreye uyularak yapılan kanun yolu başvurusunun adil yargılanma hakkı ve mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilerek süresinde yapıldığının kabul edilmesi gerekliliği,
Hatanın mevzuatta farklı kanunlarda birbirinden farklı kanun yolu sürelerinin bulunması nedeniyle ve yine kanunlarda öngörülen süreler kapsamında olacağının pek tabii olduğu,
Kanunlarda hiç yer almayan uzunluktaki bir sürenin hükümde gösterilmesi mahkemelerden beklenemeyeceği gibi hiç düzenlenmemiş uzunluktaki bir süre, yanılgı sonucu hükümde kanun yolu süresi olarak yazılmış olsa dahi, bu süre içerisinde yapılacak başvurunun süresinde kabul edilmesi söz konusu olmadığı belirtilmiştir.
İşbu gerekçelerle hukuk davalarında, hükümde kanun yolu süresinin hatalı gösterilmesi halinde, hatalı gösterilen kanun yolu süresinin içerisinde kanun yolu başvurusunun incelenmesi gerektiğine, 28.04.2023 tarihinde yapılan üçüncü toplantıda oy çokluğu ile karar verilmiştir.
İçtihadı birleştirme kararları konulan ile sınırlı olsa da gerekçelerin yol gösterici mahiyette olması nedeniyle, kararda hakimin miktar itibariyle kesin olan ya da kanun kapalı tutulan bir karar hakkında hatalı şekilde açık olacak şekilde karar vermesi de değerlendirilmiştir. Bu durumda hangi kararların kanun yolu denetimi dışında tutulacağı, hakkın kısıtlanması niteliğinde ve kamu düzenine ilişkin olduğundan, Anayasa’nın 11. maddesindeki ölçütler esas alınarak kanuni düzenlemeler ile belirlenmektedir. Bu itibarla, kanun hükmü gereği kesin olan ve taraflara kanun yoluna başvuru hakkı tanınmayan bir konuda, mahkemenin yanılgılı böyle bir hakkı tanınması söz konusu olamayacağı…’’
yönünde hüküm verilmiştir.
Bu karar ile, Devletin, hukuk devleti ilkesi gereği hak arama özgürlüğünü etkin kılmakla yükümlü olduğu, mahkemelerin, kanun yolu ve süresini doğru göstermesi gerektiğini fakat hatalı gösterimden kaynaklanan başvuruların reddinin hak kaybına ve şekilci bir uygulamaya yol açacağı ortak kanaatinde fikir birliğine varılmıştır. Bu kanaatin getirmiş olduğu hukuki sonuç ise, kanun yolu süresinin yanlış belirtilmesi durumunda, bildirilen süre içinde yapılan başvurular süresinde kabul edileceği, ancak, aşırı uzun ve mevzuatta olmayan bir süre gösterilmesi durumunda bu geçerli sayılmayacağıdır. Öte yandan, kanunen kesin olan bir konuda mahkemenin hatalı şekilde kanun yolunu açık göstermesi durumunda, bu hata kanun yolu hakkı tanımayacaktır.
Stj. Av. Alperen Bektaş
Av. Arb. Melek Atalan