İTİRAZIN İPTALİ DAVASI VE TAZMİNATLARI

Taraflar arasında çeşitli sebeplerden doğan alacak taleplerinde, alacaklı olduğunu iddia eden tarafın icra müdürlüğü aracılığı ile icra takibi başlatarak, alacağını tahsil yoluna gitmesi sıklıkla karşılaşılan bir yöntemdir. Alacaklı tarafından yöneltilen alacağını tahsil etme iradesi, icra dairesi tarafından ödeme emri düzenlenerek borçluya tebliğ edilmesi yoluyla yürütülmektedir.

Burada alacaklı olduğunu belirterek takip talebine girişmiş olan kişinin bu iddiası ve talebi, İcra İflas Kanunu ve diğer yasal mevzuata göre işleme konulmuş olsa dahi, her durumda alacaklının haklı ya da alacaklı olduğu sonucuna ulaşmak doğru olmamaktadır. Bu bağlamda borçluya ulaşan ödeme emrinin, borçlu tarafından haksız ve hatalı görülerek itiraza konu edilmesi mümkündür. Bu itirazın, borçluya tebliğ edilen ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde yapılması gerekmekte olup, borçlunun ödeme emrine bu süre içerisinde itiraz etmesiyle birlikte icra takibi durmaktadır.

Bu durumda, alacağını tahsil etme iradesi ortaya koymuş olan alacaklının duran icra takibine devam edebilmesi için iki yol vardır:

1) İtirazın iptali davası

2) İtirazın kaldırılması davası

Yazının konusu olan itirazın iptali davası ve tazminatlarına dair değerlendirmeye yer vermeden evvel, kısaca itirazın kaldırılması davası için önem arz eden kurala yer vermek gerekir ise;

İtirazın kaldırılması davası,  İİK 68/1. maddesinde belirtilen belgelerden birine sahip olunması durumunda, açılması uygun görülen ve hukuki sonuç alınması mümkün olan bir davadır. İİK 68/1. maddesinde sayılmış olunan bu belgelerin detaylarına bu yazımızda yer vermemekle birlikte, diğer kanunlarda da bu kapsamda sayılan belgeler olduğunu ve bu davayı açmadan önce mevcut olan belgelerin dikkatle incelenmesinin faydalı olacağını belirtmekte fayda görmekteyiz.

Alacaklı tarafından, borçlunun itirazı ile duran takibin devam edebilmesi için başvurabileceği diğer yol olan itirazın iptali davasına ilişkin olarak ise;

İcra takibinin alacaklısı tarafından, takibe itiraz etmiş olan borçluya karşı, bu itirazın iptali için 1 yıllık süre içerisinde davası açılması mümkündür. Borçlu tarafından gerçekleştirilen  itirazın alacaklıya tebliğ tarihinden itibaren 1 yıl içinde açılmaması veya kısmen açılıp, kalan miktara ilişkin olarak bu 1 yıllık sürede ıslah yapılmaması durumunda, dava edilmeyen alacağa dair icra takibi düşerek ortadan kalkacaktır. Ancak takibin düşmesi, alacaklının genel mahkemelerde alacak davası açma hakkını ortadan kaldırmayacağı için, zamanaşımı süresi içerisinde alacak davası açılmasının mümkün olduğunu belirtmekte fayda vardır.

İtirazın iptali davasında yapılan yargılamanın çeşitli şekillerde sonuçlanması mümkündür.

Mahkemece alacaklının, alacak iddiasının haklı olmadığı kanısına varılırsa, dava reddedilmekte ve bu kararın kesinleşmesiyle birlikte borçlunun itirazı ile duran icra takibi de iptal edilerek, davacı olan alacaklının takip konusu alacağının mevcut olmadığı kesin hüküm olarak tespit edilmiş olmaktadır.

Bu hüküm ile alacağın olmadığında dair sonuca varılmış olmakla birlikte, Mahkeme alacaklının kötüniyetle icra takibinde bulunduğu ve itirazın iptali davası açtığı kanısına varırsa (borçlunun da cevap dilekçesinde açıkça istemiş olması şartıyla) alacaklıyı (haksız takip) kötü niyet tazminatı ödemeye mahkum edebilmektedir. Burada hükmedilen kötü niyet tazminatının reddolunan alacak miktarının %20’sinden az olamayacağı kanun koyucu tarafından belirlenmiş olup, uygulamada bu oranın mahkemelerce %40 olarak takdir edildiğini belirtmekte de fayda vardır. Ancak, borçlu lehine kötüniyet (haksız takip) tazminatına hükmedilmesi için borçlu tarafından alacaklının kötü niyetli olduğunu ispat edilmesi gerekli ise de, alacağın likit (belirli) olması şart değildir.

Öte yandan ihtimal olan davanın kabulü halinde ise, hükümle borçlunun takibi durdurmuş olan  itirazının iptaline karar verilecek, bu kararın alacaklı tarafından, durmuş olan icra takibi dosyasına sunulması ile takip devam edecektir. Bu kararda ayrıca, alacaklı tarafından davada talep edilmesi , itirazın haksız olduğunun kanıtlanması ve itiraz edilen borcun miktarının belirli (likit) olması gibi şartların bulunması durumunda, borçlunun reddolunan alacak miktarının %20’sinden az olamayacak şekilde icra inkar tazminatı ödemesine karar verilmektedir. Tazminatı belirleyen oran kanun koyucu tarafından en az değer olarak belirlenmiş olup, uygulamada bu oran da mahkemelerce %40 olarak takdir edilmektedir.

İcra inkar tazminatına hükmedilmesi için alacağın likit olması koşulu olmasının sebebi; borçlunun itiraz ettiği alacağın likid (belirli) olması durumunda, borçlunun belirli olan borcunu bilmesine rağmen itiraz etmesinin haksız kabul edilmesidir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 14.6.2006 tarih, 19-347/377sayılı kararında; “…Gecikme faizi, tarafların serbest iradeleriyle belirlenmiştir. Alacak, baştan bilinebilir (likit) nitelikte olduğundan, davacı yararına icra inkar tazminatına da hükmedilmelidir. “ hükmü verilmiştir.

Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 14.2.2005 tarihli, 11877/1110 sayılı kararında da yer verildiği üzere; “…Dava; fuzulen ödenen aylıklarının ferileriyle birlikte tahsili için borçlu aleyhine girişilen icra takibine, borçlunun vaki itirazının iptali ile icra takibinin devamına ve borçlunun yüzde 40 icra inkar tazminatı ile sorumlu tutulması istemine ilişkin olup, takip konusu alacağın likit, yani belirgin olması, başka bir anlatımla hak etmediği aylıkları her ay kendisine ödenen borçlunun herhangi bir hesaplamaya gerek olmaksızın yalnız başına borç miktarını bilebilecek durumda olması karşısında borçlunun icra inkar tazminatı ile sorumlu tutulmasına karar verilmesi gerekir…” hükmü mevcuttur.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 9.12.2004 tarih, 1001/12410 sayılı kararında ise; “…Dava dilekçesinde faizin nevi belirtilmeden yüzde 60 oranında istenmiş olması nedeniyle mahkemenin yüzde 60 oranını aşmayacak şekilde artan ve eksilen oranlar nazara alınmak üzere yasal faize hükmedilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamasına, alacağın belirlenebilir ve bu nedenle de likit bulunması nedeniyle icra-inkar tazminatına karar verilmesinin doğru görülmesine, kararın bu nedenle davacı yararına bozulmasına” yönünde hüküm tesis edilmiştir.

Ayrıca Yargıtay 13. HD 24.11.1998 tarihli, 8981/9346 sayılı ve 13. Hukuk Dairesinin  2.3.2006 tarihli, 15627/2784 sayılı kararlarında da aynı yönde hükümler verilmiştir.

Av. Arb. Melek Atalan

Stj. Ahsen Vurucu

Leave your comment

Please enter your name.
Please enter comment.