Kategori: ULUSLARARASI HUKUK

YABANCILIK UNSURU TAŞIYAN UYUŞMAZLIKLARDA YETKİLİ YER

Milletlerarası Özel Hukuk ve Usûl Hukuku Hakkında Kanun’un 1’inci maddesi “Yabancılık unsuru taşıyan özel hukuka ilişkin işlem ve ilişkilerde uygulanacak hukuk, Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi, yabancı kararların tanınması ve tenfizi bu Kanunla düzenlenmiştir” şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre Milletlerarası Özel Hukuk ve Usûl Hukuku Hakkında Kanun ancak yabancılık unsuru taşıyan işlem veya ilişkilere uygulanacaktır..” hükmüne amir olup yalnızca yabancılık unsurunun mevcut olduğu durumda MÖHUK uygulanacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda öncelikle yabancılık unsurunun ne olduğunun belirlenmesi gerekmektedir.

Yabancılık unsuru MÖHUK 2nci maddesinde düzenlenmiş olup yabancılık unsuru iki gruba ayrılmıştır. Yer yönünden yabancılık şu şekilde tanımlanmıştır: “Tahkim anlaşmasının taraflarının yerleşim yeri veya olağan oturma yerinin ya da işyerlerinin ayrı devletlerde bulunması” veya “tarafların yerleşim yeri veya olağan oturma yerinin ya da işyerlerinin ya tahkim anlaşmasında belirtilen veya bu anlaşmaya dayanarak tespit edilen hâllerde tahkim yerinden veyahut asıl sözleşmeden doğan yükümlülüklerin önemli bir bölümünün ifa edileceği yerden veya uyuşmazlık konusunun en çok bağlantılı olduğu yerden başka bir devlette bulunması” halinde yabancılık unsuru mevcut kabul edilir”

Sermaye niteliği yönünden yabancılık ise, “tahkim anlaşmasının dayanağını oluşturan asıl sözleşmeye taraf olan şirket ortaklarından en az birinin yabancı sermayeyi teşvik mevzuatına göre yabancı sermaye getirmiş olması” veya “bu sözleşmenin uygulanabilmesi için yurt dışından sermaye sağlanması amacıyla kredi ve/veya güvence sözleşmeleri yapılmasının gerekli olması” yahut “tahkim anlaşmasının dayanağını oluşturan asıl sözleşme veya hukukî ilişkinin, bir ülkeden diğerine sermaye veya mal geçişini gerçekleştirmesi”şeklinde tanımlanmıştır.

Bu tanımlar kapsamında, yabancılık unsurunun söz konusu olması halinde Türk Mahkemelerinin yetkili olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Milletlerarası sözleşmelerin alanına girmeyen konularda Türk hukukunda mahkemelerin milletlerarası yetkisi 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun ile düzenlenmiştir. Buna göre, “Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini, iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları tayin eder.”

Bahsi geçen madde kapsamında genel yetki kurallarına atıf yapılmış olduğundan 6100 sayılı HMK’nın yetkiye dair hükümlerini uygulamak gerekmektedir. Buna göre, genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.

MÖHUK madde 40’ta ise genel yetki kurallarının yanı sıra özel yetki kurallarına da yer verilmiştir. 41nci maddede Türklerin, 42nci maddede yabancıların kişi hallerine ilişkin davalar, 43ncü maddede yabancılık unsuru taşıyan miras davaları, 44ncü maddede iş sözleşmesi ve iş ilişkisinden kaynaklanan davalar, 45nci maddede tüketici sözleşmesine ilişkin davalar ve 46’da sigorta sözleşmesinden kaynaklanan davalar için özel yetki kuralları düzenlenmiştir.

Bu noktada belirtmek gerekir ki, yabancılık unsuru içeren bir uyuşmazlığın Türk mahkemelerinde görülmesi için uyuşmazlık ile Türkiye arasında bir bağlantı kurabilmek gerekir. Aksi takdirde, Türkiye ile hiçbir bağlantısı bulunmayan bir konuda Türk mahkemesinin milletlerarası yetkisi doğmayacak ve dava Türkiye’de görülemeyecektir.

Özetle, yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlık yönünden Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi iç hukuk kurallarına göre tayin edilmektedir. Dolayısıyla yetkisizlik itirazı olur ise söz konusu itiraz da HMK kurallarına göre çözüme kavuşturulacaktır.

HMK madde 19/2’de, yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerektiği düzenlenmiştir. Yine 116/1’de kesin yetki kuralının bulunmadığı hallerde yetki itirazının ilk itiraz olduğu belirtilmiş, 117/1’de ise ilk itirazların hepsinin cevap dilekçesinde ileri sürülmek zorunda olduğu hükme bağlanmıştır.

Yetki bir ilk itiraz olduğundan, zamanında yetki itirazında bulunulmaması halinde davanın Türk Mahkemesinde görülerek bir sonuca bağlanmasında da herhangi bir engel bulunmamaktadır.

Ancak birden fazla ülke mahkemesi davaya bakmakta yetkili ise milletlerarası derdestlik terimi ile karşı karşıya kalmak mümkündür. Zira her devlet kendi mahkemelerinin milletlerarası yetkisini düzenlerken diğer devlet mahkemelerinin milletlerarası yetkisini ortadan kaldıramaz. Bu durumdan davaya bakmakta birden fazla ülkenin yetkisi söz konusu olabilir. Ancak, yabancı ülkede açılan bir davada Türk Mahkemelerinin milletlerarası yetkisine derdestlik itirazı ile engel olunabilmesi mümkündür. Bu kapsamda tarafların aynı olması, davaya esas teşkil eden maddi vakıaların aynı olması ve davada ileri sürülen taleplerin aynı olması durumunda derdestlik söz konusu olacağından derdestlik itirazının kabulü gerekecektir.

Türk Hukukunda MÖHUK 47 ve 41nci maddeler ile milletlerarası derdestlik dolaylı da olsa düzenlenmiş durumdadır. Bunların dışında kalan konularda, milletlerarası derdestlik açısından kanunumuzda bir düzenleme olmadığından, milletlerarası derdestliğin ileri sürülmesi de mümkün olmamaktadır. Bu durumun altında yatan sebep, ülke mahkemelerinin yargılama yetkisi, ülkenin egemenliğinin bir görünümü olması ve bir ülke mahkemesinin, başka bir ülke mahkemesi lehine yargılama yetkisinden feragat etmesinin, feragatte bulunan mahkeme ülkesinin egemenlik yetkisine aykırılık teşkil edecek olmasıdır. 47nci maddede yetki anlaşması hali ve 41nci maddede Türklerin kişi hallerine ilişkin davalar düzenlenmiştir. Yargıtay’ın istikrarlı kararları ile de bu maddeler dışında Türk hukukunda milletlerarası derdestliğin söz konusu olamayacağı, yabancı ülke mahkemesi kararının ancak tenfiz veya tanıma ile sonuç doğurabilecek, bekletici mesele veya derdestlik sebebiyle yabancı ülke mahkemesi kararının dikkate alınamayacağı belirtilmiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararı E. 2000/19-1074, K. 2000/1126, T. 5.7.2000)

O halde, derdestlik itirazı yönünden yetki sözleşmesi bağlayıcı olduğundan Türk Mahkemelerinin yetkili olduğunun belirlenebilmesi amacıyla kısaca HMK’da düzenlenen yetki sözleşmesinin şartlarına yer vermekte fayda görmekteyiz. Buna göre, yetki sözleşmesi sadece tacirler veya kamu tüzel kişilerinin aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında yapılabilecek olup yazılı yapılması şartı mevcuttur. Ayrıca tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konular ile kesin yetki hallerinde yetki sözleşmesi mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin münhasır yetki esasına göre tayin edilmemiş olması da diğer bir şarttır. Örneğin, Türk hukukunda, Türkiye’de bulunan taşınmazların yapılamayacaktır. Bunun yanında, yetki sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yazılı olarak yapılması, uyuşmazlığın kaynaklandığı hukuki ilişkinin belirli veya belirlenebilir olması ve yetkili kılınan mahkeme veya mahkemenin gösterilmesi şartları aranmaktadır.

Peki, yetki sözleşmesi ile yabancı mahkemelerinin yetkili kılınması da mümkün müdür? Türk mahkemelerinin yer itibariyle yetkisinin münhasır yetki esasına göre tayin edilmediği hallerde, tarafların aralarındaki yabancılık unsuru taşıyan ve borç ilişkilerinden doğan ihtilaflarının yabancı bir ülke mahkemesinde görülmesini kararlaştırmaları mümkündür (MÖHUK md. 47). Bu durumda Türk mahkemelerinin münhasır yetkili olduğu durumları belirtmek gerekmektedir. Türk aynına ilişkin davalarda Türk mahkemelerinin münhasır yetkili olduğu kabul edilmektedir. Ayrıca, iş sözleşmelerinden, tüketici sözleşmelerinden ve sigorta sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklarda, işçi, tüketici, sigorta ettiren, sigortacı veya lehdar lehine Türk mahkemeleri münhasır yetkili kabul edilmiştir.

Türk mahkemelerinin münhasır yetkili olmaması ilk şart olup diğer bir şart da taraflar arasında borç ilişkisinden doğan bir uyuşmazlığın söz konusu olmasıdır. Son şart ise, borç ilişkisinin yabancılık unsuruna sahip olmasıdır.

Yetki unsurunun yazılı delil ile ispat edilmesi gerekmektedir. Yazılılık bir geçerlilik şartı değil, ispat şartıdır.

Yukarıda yer verdiğimiz üzere, her koşulda yetki itirazının süresi içerisinde ileri sürülmemesi halinde Türk Mahkemesi davayı yürütecek ve bir karara ulaşacaktır.

Bu durumda “yetki itirazı kaçırıldı, derdestlik itirazında da bulunulamadı, iki ayrı davanın sonucu ne olacak?” sorusu gündeme gelecektir.  Burada iki durum söz konusu olabilir. Türkiye’de görülmekte olan davanın öncelikle sona ermesi halinde, yabancı mahkemeden alınan çelişik bir kararın Türkiye’de bir etkisi olamaz. Zira, Türk mahkemesi kararıyla çelişen bir yabancı mahkeme kararının Türkiye’de tanınması ya da tenfizi mümkün değildir. Yabancı mahkemede dava daha önce sonuçlanırsa, bu mahkemenin kararından fayda elde etmeyi uman tarafın, Türkiye’de görülmekte olan dava içerisinde, yabancı mahkeme kararının tanınmasını talep etmesi beklenir. İlgili yabancı karar tanıma şartlarını sağlıyorsa, Türk mahkemesinden de çelişik bir karar çıkması söz konusu olmaz.

 

 

ULUSLARARASI NİTELİKTEKİ ARABULUCULUK ANLAŞMA BELGELERİNİN TENFİZİ (SİNGAPUR SÖZLEŞMESİ)

SİNGAPUR SÖZLEŞMESİ’NİN GETİRDİKLERİ

ULUSLARARASI NİTELİKTELİ ARABULUCULUK ANLAŞMA BELGELERİNİN TENFİZİ

 

26 Haziran 2018 tarihinde kısaca Singapur Sözleşmesi olarak bilinen “Arabuluculuk Sonunda Yapılan Uluslararası Sulh anlaşmaları Hakkında Birleşmiş Milletler Sözleşmesi” nihai taslak haline gelerek 20 Aralık 2018 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel kurulunca kabul edilmiş ve 7 Ağustos 2019 tarihinde devletler tarafından imzalanmıştır.

Singapur Sözleşmesinden önce arabuluculuk anlaşmalarının icra edilebilirliğine ilişkin herhangi bir düzenleme yoktu. Sözleşmenin adından anlaşılacağı üzere, uluslararası ticari arabuluculuk sonucunda taraflar arasında yapılan sulh anlaşmalarının icra edilebilirliği düzenleme alanı bulmuştur.

Amaç, arabuluculuğun uluslararası alanda tercih edilmesini artırmaktır.

Sözleşme kapsamında arabuluculuk anlaşmasının uygulanabilmesi için;

  1. Anlaşma belgesinin yazılı olması (elektronik ortamda yapılan haberleşme de bu yazılı şekil şartını karşılayacak),
  2. Sulh anlaşmasının en az iki tarafının ticari merkezlerinin farklı ülkelerde bulunması veya
  3. Sulh anlaşmasının taraflarının ticari merkezlerinin Singapur Sözleşmesi’ni onaylamış bir devletin topraklarında bulunması gerekmektedir.

Singapur Sözleşmesi, aile, miras ya da iş hukukuna ilişkin uyuşmazlıkların çözümü için imzalanan sulh anlaşmalarına veya tüketici işlerinden kaynaklanan anlaşmalara uygulanmayacaktır. Yine, bir mahkemece onaylanan veya yargılama esnasında akdedilen ve o mahkemenin devletinde ilam hükmünde olan sulh anlaşmaları ya da hakem kararı olarak icra edilebilen sulh anlaşmaları da kapsam dışındadır.

Sulh anlaşmasının icra talebi aşağıdaki hususların varlığı halinde reddedilecektir:

  • Taraflardan biri sulh anlaşmasının icrasını talep ettiğinde Singapur Sözleşmesi’ne taraf olan devletlerin yetkili makamları yalnızca icra kararının kamu düzenine aykırı olması veya yetkili makamın kendi hukukuna göre uyuşmazlık konusunun arabuluculuğa elverişsiz olması hallerinde icra talebini re’sen reddedebilecektir.
  • Kendisine karşı sulh anlaşmasının icrası talep edilen taraf ise ancak taraflardan birinin ehliyetsizliği, sulh anlaşmasının geçersizliği veya uygulanamaz ya da ifa edilemez oluşu, arabulucunun arabuluculuk kurallarını ihlal etmiş olması gibi sayılı hallerde sulh anlaşmasının icrasının reddini talep edebilecektir.

Güncel düzenlemeler ve çalışmalar kapsamında dava ve tahkim yoluna göre daha hızlı ve daha az masraflı olan alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden arabuluculuğun ilerleyen zamanlarda daha çok öne çıkacağı söylenebilir.

TAHKİM KARARLARININ BAĞLAYICILIĞI, TANINMASI VE TENFİZİ

Yabancı bir ülkede verilen hakem kararının Türkiye’de sonuçlarını doğurabilmesi için söz konusu kararın Türkiye’de tanınması veya tenfiz edilmesi gerekir. Tanıma ve tenfiz kavramları doğuracak sonuçlar yönünden farklılık gösterdiğinden hangi talep ile başvurulacağına tarafların karar vermesi gerekmektedir.

Şayet hakem kararı icra edilebilir nitelikte ise bu kararın tenfizinin istenmesi gerekmektedir. İcra yeteneği bulunmayan hukuksal bir durumu gösteren her türlü karar ise tanıma davası ile hüküm doğurmaktadır. Tanıma, kesin hüküm ve kesin delil olma vasıflarını taşımaktadır. Tenfizine karar verilen yabancı hakem kararı, kesin hüküm, kesin delil ve icra edilebilirlik olmak üzere 3 sonuç doğurmaktadır. Bu açıdan tenfiz kararı niteliği itibariyle tanımayı da içermektedir.

Yabancı hakem kararlarının Türkiye’de tanınması ve tenfizi konusundaki iki düzenlemeden biri 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında maddelerinde yer alan hükümler, diğeri ise Türkiye’nin katıldığı Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve İcrası Hakkındaki New York Sözleşmesidir.

New York Sözleşmesi hükümleri, tanıma ve tenfiz istenen devletten başka devlette verilmiş hakem kararları hakkında uygulanmaktadır. Türkiye’nin New York Sözleşmesi’ni onaylarken koyduğu çekinceler dolayısıyla söz konusu Sözleşme sadece ticari uyuşmazlıklara ve anlaşmaya taraf olan ülkelerde verilen hakem kararlarının tanınması ve tenfizi hususunda uygulanmaktadır.

New York Sözleşmesi’nin V/I (e) maddesi uyarınca “bağlayıcı” tahkim kararlarının tanıma ve tenfizi mümkün olup “bağlayıcı”lıktan anlaşılması gereken, tahkim anlaşması ile uyulması taraflarca kararlaştırılmış olan, bu sebeple iradenin tezahüründe yaptırımını ve hükümlerini doğuran tahkim kararlarıdır. Böylece tahkim süreci sonucunda uyuşmazlığın nihai bir karar ile çözüme kavuşturulması ile, bu uyuşmazlığın esası hakkında başka bir merciin karar vermesine gerek duyulmadığı anda söz konusu tahkim tarafları bağlayıcı sayılmaktadır.

Dolayısıyla tahkim kararına karşı kanun yollarına başvurmak mümkün olduğu sürece, tahkim kararı, Sözleşme anlamında bağlayıcılık niteliği kazanmamaktadır.

Tanınması ve tenfizi istenen yabancı hakem kararının verildiği ülke sözleşmeyi onaylamamışsa yabancı hakem kararının tanınması ve tenfizi New York Sözleşmesi’ne göre değil MÖHUK hükümlerine göre istenebilmektedir.

GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME

MÖHUK 60.maddesi uyarınca; yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizinde görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi’dir. Görev kamu düzeninden olup davanın her aşamasında resen gözetilmektedir.

Yargıtay ticari dava niteliğindeki yabancı mahkeme kararının tenfizinde Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğunu kabul etmektedir.

Yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizinde yetkili mahkeme ise, tarafların yazılı olarak kararlaştırdıkları yerdeki mahkemedir. MÖHUK m. 60/2’ye göre; taraflar arasında böyle bir sözleşme yoksa davalının Türkiye’deki yerleşim yeri, yerleşim yeri yoksa sakin olduğu yer mahkemesi, sakini olduğu yer de yoksa davalının icraya konu teşkil edebilecek mallarının bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir.

Davalının Türkiye’de icraya konu edilebilecek malları da yoksa Türk mahkemeleri yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizi konusunda yetkisiz olmaktadır. Ancak yetkinin kesin olmadığı durumlarda mahkeme yetki itirazını resen gözetmediğinden cevap süresi içerisinde ilk itiraz olarak yetki itirazında bulunmak gerekmektedir.

TEMİNAT

Yabancı hakem kararının tanınması ve tenfizi talebi de dava olduğundan tanıma ve tenfiz hakkında bulunan davacı yabancı ise 5718 sayılı MÖHUK’un 48. maddesine göre, Türkiye’de mutat meskeni bulunmayan Türk vatandaşı ise 6100 sayılı HMK’nun 84. maddesine göre teminat göstermek zorundadır. Davacının mensup olduğu veya ikamet ettiği ülke ile Türkiye arasında teminattan muafiyet konusunda iki veya çok taraflı anlaşma varsa teminat istenmeyecektir

YARGILAMA USULÜ

Tanıma ve tenfiz davaları basit yargılama usulüne göre görülecektir (MÖHUK m. 55/1).

Yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizi talebiyle açılan davalarda ön inceleme ve tahkikat kesin çizgilerle birbirinden ayrılmamıştır (HMK mk.320). Mahkeme ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinledikten sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder.

Mahkeme tahkikat işlemlerini ön inceleme duruşması hariç iki duruşmada tamamlar.

Yabancı hakem kararlarının tanınması ve tenfizi talebiyle açılan davalar bir defa takipsiz bırakılabilir. İkinci defa takipsiz bırakılması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilir (HMK m. 320/4).

Basit yargılama usulünde iddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla, savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar (HMK m. 319).

Davacı yabancı hakem kararının tenfizini talep ettikten sonra alacağın tahsiline hükmedilmesini ıslah yoluyla istemesine engel bir durum mevcut değildir (HMK m. 180).

TANIMA VE TENFİZİ RET SEBEPLERİ

New York Sözleşmesi’nin 5nci maddesinde ret sebepleri düzenlenmiş olup tenfizin reddi sebeplerinden bir kısmı mahkemece re’sen gözetilen sebepler diğer bir kısmı ise taraflarca ileri sürülmesi halinde değerlendirilecek sebeplerdir. Tahkime elverişlilik ve kamu düzenine aykırılık sebepleri mahkemece resen gözetilmesi gereken sebeplerdir.

  1. Uyuşmazlık konusunun tahkime elverişli olmaması: Bu tenfiz engelinin, hakim tarafından resen dikkate alınması gerekmektedir. Hangi konulara ilişkin uyuşmazlıkların tahkim yolu ile çözüleceği kamu düzeni ile bağlantılı bir meseledir.
  2. Kamu düzenine aykırılık: Tahkim kararının uygulanacağı ülkenin kamu düzenine uygun olmaması hali olup hakim tarafından resen dikkate alınması gerekmektedir.

Türk kamu düzeni müdahalesinde yabancı hukuk normunu bertaraf ederek yerel hukukun uygulanmasını gerektiren sebeplerden en önemlisi, yabancı hukukun tatbikinin, bizim hukuk düzenimizin temel hukuk prensipleri ve hakkaniyet anlayışıyla bağdaşmaması halidir. Yerel hukuk normlarının kamu düzeninin olumlu etkisini meydana getirebilmesi için, her şeyden önce emredici nitelikte olması gerekir. Ancak her emredici niteliği sahip normun kamu düzeni müdahalesini doğuracağı da kesin olarak söylenememektedir.

  1. Tarafların ehliyetsizliği: Sözleşmeye göre, tahkim anlaşmasının taraflarının “haklarında tatbiki gereken kanuna göre ehliyetsiz” olmaları durumunda tenfiz istemi reddedilebilecektir. (Md. V/I-a)
  2. Tahkim anlaşmasının geçersizliği: Tahkim anlaşması, tahkim yargılamasının temelini teşkil ettiğinden ve hakemler yargılama yapma yetkilerini tarafların yapmış oldukları bu anlaşmadan aldıklarından, söz konusu anlaşma, tarafların iradesinin fesada uğraması, ehliyetsizlikleri, şekil ya da başka bir nedenden dolayı geçersiz olur ise, sonuçta verilen tahkim kararına da bu geçersizlik etkili olabilecektir.

Sözleşmenin V/I(a) maddesi gereğince, taraflar tahkim anlaşmasının geçerliliğine uygulanacak hukuku serbestçe kararlaştırabileceklerdir. Tarafların böyle bir seçim yapmamaları durumunda, tahkim kararının verildiği yer ülkesi hukuku tahkim anlaşmasının geçerliliğine uygulanacak hukuk olacaktır.

  1. Adil yargılama ilkelerinin ihlali: Aleyhine tahkim kararı öne sürülen tarafın, hakem tayininden veya tahkim prosedüründen usulü dairesinde haber edilmemiş olması yahut diğer bir sebep yüzünden iddia ve savunma vasıtalarını ikame etme imkânını elde edememiş olması halleri tenfiz talebinin reddi nedeni olarak gösterilmiştir (Md. V/I-b)

Uyuşmazlığı çözmek için tayin edilen hakemlerin isimlerinin taraflara söylenmemesi, tenfiz isteminin reddine sebep olabilecek nitelikte görülmektedir.

Bir başka durum da, taraflara delillerini ikame etme fırsatının tanınmamış olmasıdır.

  1. Hakemlerin yetkilerini aşmaları: Hakemlerin yetkilerini aşarak karar vermeleri durumu ve yetkilerini aşarak verdikleri kararların kısmen tenfizi ile ilgilidir. Hakemler kural olarak, kendilerini yetkilendiren tahkim anlaşması ile bağlıdırlar. Doktrinde, tarafların anlaşmalarında, davanın esasına uygulanacak hukuku tespitte esas alınacak kanunlar ihtilafı kurallarını belirtmeleri veya doğrudan esasa uygulanacak hukuku seçmeleri ya da tahkim kararlarını belli bir hukuk sistemine veya hakkaniyet ve nisfete göre belirlemeleri halinde, hakemlerin bu anlaşma hükümlerine uymaması bir yetki aşımı olarak görülmüştür.
  2. Tahkimde uygulanacak usule aykırılık: Hakemlerin seçiminde ve tahkim kurulunun uygulayacağı usul hükümleri hakkında uygulanacak hukukun belirlenmesinde, irade muhtariyeti ilkesinin sonucu olarak, öncelikle tarafların anlaşması dikkate alınacaktır. Tarafların bu konularda bir seçim yapmamış olmaları ve aralarındaki tahkim anlaşmasının bu hususta bir açıklık içermemesi durumunda tahkim kararının verildiği yer ülkesi kurallarından yararlanılacaktır.

Hangi konularda usule aykırılık teşkil ettiğine örnek vermek gerekirse;

  • Tahkim kararının uygulanan kurallara göre belirlenen süre içinde verilmemesi
  • Tahkim kararının uygulanan kurallarca belirlenen şartları ve muhtevayı taşımaması,
  • Uygulanan kurallar arıyorsa, tahkim kararının gerekçeli verilmemesi,
  • Temel bir prosedürde izlenmesi gereken prensiplere aykırı hareket edilmesi,
  1. Tahkim kararlarının bağlayıcı olmaması, iptal edilmiş veya askıya alınmış olması: Madde içeriğinde 3 durum düzenlenmiştir. Bunlar; tahkim kararının bağlayıcı olmaması, iptal edilmiş olması veya icrasının geriye bırakılmış olması halleridir.