Kategori: CEZA HUKUKU

8. YARGI PAKETİ DEĞİŞİKLİĞİ KAPSAMINDA HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI KARARI

Anayasa Mahkemesi 1/6/2023 tarihinde E.2022/120 numaralı dosyada, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesine 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle eklenen (5) numaralı fıkranın birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline, kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar vermiştir.

Daha sonra 12.03.2024 tarihli ve 32487  sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ve 01.06.2024 tarihinde yürürlüğe giren 8. yargı paketiyle birlikte hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, eski düzenlemesine birkaç noktada değişiklikler getirilerek hukukumuza tekrardan girmiştir.

Bu kapsamda, yazımızda,  hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı incelenecek olup 8. Yargı paketi kapsamında getirilen değişiklikler kapsamında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının akıbeti açıklığa kavuşturulacaktır.

HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI KARARI

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu ile amaçlanan, hakkında bu yönde karar verilen sanığın, cezası çektirilmeksizin ona bir şans daha tanımaktır. Ancak bu kararın verilebilmesi için belli şartların varlığı aranmaktadır.

CMK’ nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesi için sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan cezanın, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası olması gerekir. Ayrıca buna ek olarak, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması, mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması ve suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gereklidir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı 5 yıl için verilir. Bu süre içerisinde kişinin kasıtlı bir suç işlememesi ve denetimli serbestlik tedbirine uygun davranması gerekmektedir.

ANAYASA MAHKEMESİ’NİN İPTAL KARARI

Anayasa Mahkemesi 01/06/2023 tarihli, 2022/120 Esas ve 2023/107 Karar sayılı ilamıyla 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesine 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle eklenen (5) numaralı fıkranın birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir.

Bu iptal kararının Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak 1 yıl sonraya tekabül eden 1 Ağustos 2024 tarihinde yürürlüğe gireceği ifade edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi söz konusu iptal kararını şu şekilde değerlendirmiştir:

HAGB uygulanmasını yargılamanın henüz başında kabul eden sanıklar hakkında yargılamanın sonraki aşamalarında adil yargılanma hakkı güvencelerinin ilk derece mahkemesince sağlanıp sağlanmadığının denetimi istinaf kanun yolunda yapılamamakta ve bu durum hak ihlallerine yol açabilmektedir. 

 HAGB kurumunun müsadere işlemleri yönünden de bazı eksik düzenlemeler içerdiği değerlendirilmiştir. HAGB kararı verilmesi durumunda müsadere işlemlerinin hangi aşamada infaz edileceğine ilişkin olarak açık bir kanun hükmü bulunmamaktadır. Mülkiyet hakkına müsadere yoluyla yapılan sınırlamaya ilişkin istinaf kanun yoluna başvuru imkânının askıya alınarak HAGB kararı ile birlikte müsadere kararının infazına yol açabilecek şekilde infaz zamanında belirsizliğin olduğu görülmüş ve yeterli güvencelerin sağlanmadığı dikkate alındığında kuralın maliklere aşırı bir külfet yüklediği sonucuna ulaşılmıştır.

 Diğer yandan kişi hakkında verilen HAGB kararı, ceza niteliğinde olmayıp kişiyi ceza tehdidi altında bırakmaktan ibarettir. HAGB kararının bu niteliğini gözeten Anayasa Mahkemesi daha önceki birçok kararında, kötü muamele iddiaları yönünden HAGB kurumunun uygulanmasının sanığın infaz edilebilir bir ceza almaması sonucunu doğurduğunu ve bu kurumun uygulanmasında mağdurun muvafakati ya da mağdur açısından manevi bir telafinin sağlanmasının da aranmadığını dikkate alarak anılan geri bırakma kararının mağdur açısından yeterli ve etkili bir giderim sağlamadığını değerlendirmiştir.”

  1. YARGI PAKETİYLE GELEN DEĞİŞİKLİKLER :Yargı Paketi Anayasa Mahkemesi’nin 01.08.2024 tarihinde yürürlüğe girecek kararından önce 12.03.2024 tarihli ve 32487  sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu değişiklikle beraber konuyla alakalı soru işaretleri ortadan kalkmıştır. Şöyle ki, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ortadan kalkan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu 8. Yargı paketiyle tekrardan hukukumuza girmiştir.

Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için eski düzenlemeyle yeni düzenleme karşılaştırılarak ele alınacaktır.

5271 SAYILI CEZA MUHAKEMESİ KANUNU
7499 SAYILI KANUN ÖNCESİ 7499 SAYILI KANUN SONRASI
Madde 231-(5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder. Madde 231-(5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, müsadereye ilişkin hükümler hariç, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için; a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması, b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması, c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir. Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez. (6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için; a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması, b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması, c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın; aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir.
(12) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir. İtiraz mercii, karar ve hükmü inceler; usul ve esasa ilişkin hukuka aykırılık tespit ettiği takdirde, gerekçesini göstererek karar ve hükmü kaldırır ve gereğinin yapılması için dosyayı mahkemesine gönderir. (12) 272 nci maddenin üçüncü fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi tarafından verilen kararlar hakkında 286 ncı madde hükümleri uygulanır. 272 nci maddenin üçüncü fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ilk derece mahkemesi sıfatıyla bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay tarafından verilmesi hâlinde temyiz yoluna gidilebilir. İstinaf ve temyiz yolunda karar ve hüküm, usul ve esasa ilişkin hukuka aykırılıklar yönünden incelenir.

(Bu karşılaştırma tablosu Ankara Barosu’nun sayfasından alınmıştır)

  1. yargı paketiyle gelen düzenlemeleri özetlemek gerekirse:
  • Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının sanık hakkında hiçbir hüküm doğurmayacağını ancak müsadere kararının infazının hüküm doğurabileceği ifade edilerek müsadere konusundaki tartışmalara son verilmiştir.
  • Eski düzenlemede yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının sanık tarafından kabul edilmediği takdirde karar verilemeyeceği düzenlemesi kalkmış olup hükmün açıklanmasının geri bırakılması için sanığın kabulüne gerek kalmamıştır.
  • Eski düzenlemede yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz kalkmış olup artık 272’nci maddenin 3.fıkrası hükümleri saklı olmak üzere istinaf yolu açılmıştır.

Hazırlayan: Stj. Av. AHSEN VURUCU

HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI KARARININ AYM TARAFINDAN İPTAL EDİLMESİNE İLİŞKİN GENEL BAKIŞ

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması Ceza Muhakemesi Kanunu 231. Maddesinde düzenlenmiştir. Ceza yargılaması sonunda verilen ceza, 2 yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası ise, gerekli olan koşulların varlığı halinde verilerek hükmün açıklanmasının 5 yıl süreyle geriye bırakılmasıdır.  Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;

Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunması,

-Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,

-Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,

Gerekir. Sanığın kabul etmemesi halinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.

Hükümleri amir bulunmaktadır.

HAGB kurumu, Türkiye’nin de tabi bulunduğu Kıta Avrupa’sı hukuk düzeninde ve özellikle 19. Yüzyılda onarıcı adalet anlayışının bir sonucu olarak, Anglo Sakson hukuk düzeninde ortaya çıkmıştır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumuna göre, yukarıda belirtmiş olduğumuz kanuni şartları sağlayan kişiler hakkındaki mahkûmiyet hükmü, denetim süresi içerisinde, mahkeme kararıyla kendisine yüklenmiş yükümlülükleri yerine getirmeleri ve kasıtlı bir suç işlememeleri kaydıyla, verilmiş olan ceza haklarında bir sonuç doğurmamasını ifade etmektedir.

Hükmün açıklanması kurumunun getirilmesinin amacı şu şekilde ifade edilmiştir; Bu kurum, çağdaş ceza hukukunun amaçlarından biri olan kişiyi mümkün olduğu kadar damgalamamayı ve toplum ile uyum sağlamasını gerçekleştirici bir uygulama niteliğindedir. … Sanık, denetim süresi içinde denetim koşullarına uygun olarak hareket ettiğinde hakim, adı geçen hakkında açılmış bulunan kamu davasının düşmesine karar verecektir. Böylece hükmün geri bırakılmasına tabi tutulan kişiye suçlu damgası vurulmamış olacaktır Nitekim HAGB kurumu kanuni düzenleme ile getirilirken de şu hususların sanığın lehine olacağı kanaatiyle düzenlenmiştir.

1) Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) kararları ile ilgili kayıtlar adli sicilde tutulmayıp kendine özgü başka bir sistemde toplanır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması bir mahkûmiyet kararı olmadığından, adli sicile kaydı yapılmadığı gibi sanık sabıkalı kabul de edilmez.

2) Sanık, denetim süresi olarak belirlenen 5 yıl içerisinde kasten yeni bir suç işlemediği veyahut da 1 yıl süre ile denetimli serbestlik tedbirine karar verildiği takdirde bu tedbire uymuşsa davanın düşmesine karar verilir ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kayıt tutulduğu sistemden çıkarılır.

 

3) Sanığın geçmişinde kasıtlı bir suçtan dolayı başkaca bir mahkumiyeti bulunmamasına rağmen ceza verilmesi sanık üzerinde yıkıcı bir etki bırakacağından, suça meyilli olmadığından hareketle HAGB hükmü verilmesi sayesinde bireyin topluma kazandırılması mümkün olur.

 

4) HAGB kurumu ile getirilmek istenen bir diğer fayda ise sanığın HAGB uygulamasını kabul etmesine bağlı olması ile alakalıdır. Genel anlamda HAGB kurumu sanığın lehine bir düzenleme olarak görülmekle beraber her olayın kendi içerisinde farklı özellikler taşıması sebebi ile  HAGB mutlak olarak ‘’kabul edilmeli’ ya da ‘’kabul edilmemeli’’ demek mümkün olmamaktadır. Bu sebeple karar sanığa bırakılmıştır. Fakat bu durumun düşünüldüğü gibi olmadığı, tam tersine sanığın aleyhine de olabileceği hususuna makalenin devamında değinilecektir.

 

5) HAGB kararı neticesinde kişi 5 yıllık bir denetimli serbestlik süresine tabi olacağından bu 5 yıllık süreçte suç işlememe konusunda çok daha titiz davranacaktır. Bu sayede kişinin suça yatkınlığı varsa dahi azalacaktır.

 

Fakat ülkemizde yapılan yargılamalar neticesinde verilmiş olan Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması kararının, uygulama sırasında karşılaşılan birçok sıkıntı ve toplum açısından meydana getirmiş olduğu olumsuz etkiler günden güne artarak devam etmektedir. Ülkemizde söz konusu kurum ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine birçok bireysel başvuru yapılmış ve defalarca ihlal kararları verilmiştir. Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin ilgili kurumu iptal etmesine gerekçe olarak, HAGB kurumunun cezasızlıkla bağlantılı olarak yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağıyla ilgili sorunlara neden olduğunu, bunların yanı sıra başta ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı olmak üzere birçok temel hak ve özgürlüğe müdahale teşkil ettiğini, kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermediğini ve hak ihlallerine neden olduğunu tespit ettiği, anılan kurumun Anayasa’ya aykırı yönlerine birçok defa dikkat çektiği görülmekte olduğu belirtilmiştir. (Atilla Yazar ve diğerleri[GK], B No: 2016/1635, 5/7/2022 , Seyfullah Torun ve Diğerleri, B, No; 2014/1982 , 9/11/2017, Necla Kara ve diğerleri, Osman Erbil 2013/2394, Memduh Yılmaz ve Naciye Yılmaz, No:2018/36717 , 7/10/2021

Anayasa mahkemesinin iptal kararı vermesine gerekçe olan bir diğer husus ise Hükmün Açıklanması Kararının Anayasa’nın 36. Maddesine aykırılık teşkil etmesidir.  Anayasa’nın 36. Maddesi, bir mahkeme tarafından verilen hükmün hangi kanun yoluna tabi olacağı ve üst dereceli mahkemelerden hangisi tarafından hükmün denetleneceği yönünde bir güvence içermemekte olup anılan hususlar kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamındadır. Ceza yargılamasında –hapis cezasından çevrilen adli para cezaları hariç olmak üzeresonuç olarak  belirlenen üç bin Türk Lirası dahil adli para cezasına mahkumiyet hükümleri, üst sınırı beş yüz günü geçmeyen adli para cezasını gerektiren suçlardan beraat hükümleri ve kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler dışında ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu hükümlere karşı asıl derece kanun yolu olarak istinaf kanun yolu kabul edilmiştir. Bu durumda kanunen tanınan istinaf yoluna başvuru hakkını kısıtlayan hükümler hükmün denetlenmesini talep etme hakkı ile mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturacaktır. Bununla birlikte hukuka uygun bir rıza beyanının müdahaleyi ortadan kaldırabileceği belirtilmelidir. Anayasa Mahkemesi bu gerekçeler ile HAGB düzenlemesinin kişinin hak arama hürriyetine ciddi şekilde müdahale edildiği ve sınırlandırıldığı tespitlerinde bulunmuştur.

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması(HAGB) kararı verilen yargılamalar bakımından 5271 sayılı Kanun’un 231. Maddesinin (12) numaralı fıkrası uyarınca itiraz kanun yolu kabul edilmiştir. Diğer bir ifadeyle istinaf kanun yoluna tabi olması öngörülen bir yargılama sanığın HAGB kararı verilmesini kabul etmesiyle itiraz yoluna tabi hale getirmektedir. Bir diğer deyişle, sanık, hakkında HAGB kararı verilmesini kabul etmekle birlikte istinaf kanun yoluna başvurma hakkından feragat etmektedir. Kanunda kişilerin verilecek kararlara karşı öngörülen yargı yollarına başvurma haklarından feragat edemeyeceğine dair bir düzenleneme bulunmamaktadır. Bununla birlikte feragatin Anayasa’ya uygun olabilmesi için feragat iradesinin açık olması, sonuçlarının kişi yönünden makul olarak öngörülebilir olması ve adil yargılanma hakkına ilişkin asgari güvencelerin de sağlanmış olması gerekir. Ayrıca feragati meşru olmaktan çıkaran üstün bir kamu yararının da bulunmaması gerektiğine defaatle Anayasa Mahkemesi tarafından dikkat çekilmiştir.

Bunlara ek olarak HAGB kurumunun uygulamada; mahkeme tarafından sabit görülen suç ve karşılığında bir mahkumiyetin varlığı anlamını taşıdığı görülmektedir. Bu temelde sanığın HAGB’yi kabulü, suçun ikrarı anlamı taşımakta olup hiçbir Ceza Hukuku ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Hem mevcut yasal düzenlemede müdafii yardımının şart olmayışı, hem de sanığın HAGB’yi lehe kurum olarak algılaması, genel nitelikteki yorumların tersine bir sonuç doğuracak, böylece kabul beyanı, sanık hakkında devam eden veya aynı konuda bir başka yargılamada delil olarak değerlendirilecektir.

Hukuk kurallarının, keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olması gerekmektedir. Bu sebeple yukarıda sayılmış olan sebepler ve genel hukuk düzeni göz önünde bulundurulduğu takdirde Anayasa Mahkemesi tarafından verilmiş olan HAGB kurumunun iptaline ilişkin karar yerinde bir karar olarak değerlendirilebilir. Söz konusu iptal kararı, Resmi Gazete’de yayımlandığı tarih olan 01.08.2023 tarihinden bir yıl sonra yürürlüğe girecek şekilde karara bağlanmıştır.  

Buna göre Ceza Yargılamasında HAGB kurumunun iptal edilmesine ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı yürürlüğe girmesi ile birlikte hüküm ve sonuç doğurmaya başlayacak olup yürürlük tarihinden itibaren sanığa verilen cezanın 2 yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması halinde sanık hakkında verilecek ceza HAGB’ye tabi tutulamayacaktır. Dolayısıyla sanığın doğrudan bir hapis cezası ile karşı karşıya kalması muhtemel olup, sanık için önemli hüküm ve neticeleri olacaktır. Bu noktada hak kaybı yaşanmaması adına alanında uzman avukatlardan hukuki destek alınması önem arz etmektedir.

 

Av. Burhan Atakan ALTAN

 

Kaynak: Resmi Gazete

7226 SAYILI KANUN İLE KARŞILIKSIZ ÇEK KEŞİDE ETME SUÇU CEZASINDA DEĞİŞİKLİK YAPILMIŞTIR

7226 sayılı Torba Kanun’un 49. maddesi ile 14/12/2009 tarihli ve 5941 sayılı Çek Kanunu’na aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 5 – (1) 5 inci maddede tanımlanan ve 24/3/2020 tarihine kadar işlenen suçtan dolayı mahkûm olanların cezalarının infazı, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla durdurulur. Hükümlü tahliye tarihinden itibaren en geç üç ay içinde çek bedelinin ödenmeyen kısmının onda birini alacaklıya ödemek zorundadır. Kalan kısmını üç aylık sürenin bitiminden itibaren ikişer ay arayla on beş eşit taksitle ödemesi durumunda mahkemece, ceza mahkumiyetinin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına karar verilir. İnfazın durdurulduğu tarihten itibaren en geç üç ay içinde çek bedelinin ödenmeyen kısmının onda birinin ödenmediği takdirde alacaklının şikâyeti üzerine mahkemece hükmün infazının devamına karar verilir. Hükümlü taksitlerden birini süresi içinde ilk defa ödemediği takdirde ödemediği bu taksit, sürenin sonuna bir taksit olarak eklenir. Kalan taksitlerden birini daha ödemediği takdirde alacaklının şikâyeti üzerine mahkemece hükmün infazının devamına karar verilir.

(2) Hükmün infazının durdurulması hâlinde ceza zamanaşımı işlemez.

3) Bu madde uyarınca infazı durdurulan kişi hakkında mahkemece Ceza Muhakemesi Kanununun 109 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinde yer alan adlî kontrol tedbirine karar verilebilir.

(4) Bu madde uyarınca verilecek kararlarda, hükmü veren icra ceza mahkemesi yetkilidir. Mahkemece bu madde uyarınca verilecek tüm kararlar alacaklıya tebliğ edilir.

(5) Bu madde uyarınca verilecek kararlara karşı itiraz kanun yoluna gidilebilir. İtirazın incelenmesinde İcra ve İflas Kanununun 353 üncü maddesinin birinci fıkrasında belirlenen itiraz usulü uygulanır.

(6) Bu madde hükümleri her bir suç için ancak bir kez uygulanabilir.””

Bu düzenleme kapsamına, “Karşılıksız Çek Keşide Etme” suçunu 24.03.2020 tarihine kadar işlemiş ve bu sebeple mahkûm olmuş olanlar girmektedir. Madde lafzından sadece hükümlü olanların faydanalabileceği anlaşılmaktadır. Mahkumler yönünden ise herhangi bir açıklama bulunmadığından, henüz için bu kısım yönünden boşluklar bulunmaktadır.

Söz konusu madde ile 24.03.2020 tarihine kadar işlenen karşılıksız çek keşide etmek suçlarından dolayı mahkûm olanların cezalarının infazı, 26.03.2020 tarihi itibariyle durdurulmuştur. Dolayısıyla, yalnızca ilgili suçtan ötürü ceza evinde bulunan mahkumlar 26.03.2020 tarihi itibariyle herhangi bir ödeme veya ödeme taahhüdü alınmaksızın tahliye edilmiştir.

Ancak düzenleme uyarınca, tahliye tarihinden itibaren 3 ay içerisinde ödenmeyen çek bedelinin %10’unun alacaklıya ödenmesi gerekmektedir. Kalan %90’lık kısım ise üç aylık süre bitiminden sonra ikişer ay arayla on beş eşit taksit halinde alacaklıya ödenecektir. Ödenerek çek bedelinin tamamlanması halinde, hüküm veren Mahkeme tarafından ceza mahkumiyetinin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına karar verilecektir.

Taksit ödemelerinde temerrüde düşülmesi halinde “ilk defa” olması durumunda, bu taksit sürenin sonuna bir taksit olarak eklenecektir.  Bu nedenle burada bir defaya mahsus olmak üzere bir istisna tanınmıştır. Ancak bir defalık istisna haricinde, borçlunun (hükümlünün) geriye kalan taksitlerden birini daha ödememesi halinde alacaklının şikayeti üzerine Mahkemece hükmün infazının devamına karar verilecektir. Şikayet, hükmü veren İcra Ceza Mahkemesi tarafından incelenecektir.

Ayrıca, hükümlünün tahliye olduğu tarihten itibaren 3 ay içerisinde ödenmeyen çek bedelinin %10’unun da ödenmemesi halinde alacaklının şikayeti ile hükmün infazının devam edileceği de düzenlenmiştir.

Madde hükmünde, alacaklının şikayeti olarak düzenlenmiş bulunduğundan 3 ay içerisinde %10’luk kısmın ödenmesi ve geri kalan taksitlerin ödenmesi hükmü veren İcra Ceza Mahkemesi tarafından re’sen incelenemeyecektir. Alacaklının şikayet etmediği durumlarda hükmün infazının devamı mümkün olamayacaktır.

Bunlar dışında, ilgili düzenleme ile birlikte, hükmün infazının durdurulduğu zaman zarfında ceza zamanaşımının işlemeyeceği de düzenlenmiştir.

İnfazı durdurulan kişi hakkında ilgili Mahkeme tarafından Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109. maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinde yer alan adlî kontrol tedbirine karar verilebileceği düzenlenmiştir. Buna göre; infazı durdurulan kişi hakkında CMK Madde 109/3 (a) bendinde yer alan “yurt dışına çıkış yasağı” kararı verilebilir. Madde lafzından anlaşılacağı üzere işbu tedbirin getirilmesi zorunlu olmayıp takdir mahkemeye bırakılmıştır

Bütün işlemlerin yerine getirilmesi için hükmü veren İcra Ceza Mahkemesi görevli ve yetkilidir.

Verilecek kararlara karşı itiraz kanun yolu açık olup bu itiraz İcra ve İflas Kanunu’nun 353/1. maddesinde düzenlenen usule göre inceleneceği düzenlenmiştir. İcra ve İflas Kanunu’nun 353/1. Maddesine göre; ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itiraz edilebilir. Mahkeme itirazı incelemesi için dosyayı o yerde icra mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde İcra Mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde Asliye Ceza Mahkemesine, İcra Mahkemesi hâkimi ile Asliye Ceza Mahkemesi hâkiminin aynı hâkim olması hâlinde ise en yakın Asliye Ceza Mahkemesine gönderir. İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir.

CEZA HUKUKUNDA BASİT YARGILAMA USULÜ

 

Olağan yargılama usulünden daha hızlı ve basit bir ceza yargılama usulü olarak basit yargılama usulü kabul edilmiştir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 251. maddesinde düzenlenmiştir.

Basit yargılama usulü belirli suçlar yönünden tanınmıştır. Bunlar, Asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlardır.

Basit yargılama usulü, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik hâlleri ile soruşturma veya kovuşturma yapılması izne ya da talebe bağlı olan suçlar hakkında uygulanmaz.

Ayrıca basit yargılama usulü, bu kapsama giren bir suçun, kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uygulanmaz.

Basit yargılama usulüne tabi suçlara bakmakla görevli mahkeme asıl olarak asliye ceza mahkemeleridir. Ancak bazı özellikli durumlarda basit yargılamaya tabi olan suçların özellik arz etmesi nedeniyle ağır ceza mahkemesi de görevli olabilir. Ağır ceza mahkemesinin görevli olduğu durumlarda, basit yargılama usulünde Kanun açıkça asliye ceza mahkemesinin görevli olduğunu belirtmiş olduğundan ağır ceza mahkemesinde yapılacak yargılamada basit yargılama usulü uygulanamaz. Bu nitelikli hallere örnek olarak; avukata karşı açılan görevi kötüye kullanma suçu gösterilebilir.   

Bu yargılama usulüne göre, savcılık tarafından iddianame oluşturulduktan sonra iddianame sanık, mağdur ve şikayetçiye tebliğ edilerek 15 gün içerisinde beyan ve savunmalarını sunmaları talep edilir. Akabinde duruşma düzenlenmeksizin Asliye Ceza Mahkemesi tarafından karar verilir. Bu esnada ilgili yerlerden istenilmesi gereken evraklar söz konusu olduğunda bu evrakların temini için Mahkeme tarafından ilgili yerlere yazı yazılır (CMK m.251/2)..

Beyan ve savunma için verilen süre dolduktan sonra mahkemece duruşma yapılmaksızın ce Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaksızın Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesi dikkate alınmak suretiyle, 223 üncü maddede belirtilen kararlardan birine hükmedilebilir. Mahkeme, evrak üzerinden beraat kararı verebileceği gibi mahkumiyet kararı da verebilir. Mahkûmiyet kararı verildiği takdirde sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir (CMK m.251/3)..

Mahkemece, koşulları bulunması hâlinde; kısa süreli hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilebilir veya hapis cezası ertelenebilir ya da uygulanmasına sanık tarafından yazılı olarak karşı çıkılmaması kaydıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir  (CMK m.251/3.

Basit yargılama usulü uygulanarak verilen kararlara karşı itiraz kanun yolu belirlenmiştir (CMK 252/1).

İtiraz halinde, hükmü veren mahkemede duruşma açılarak genel hükümlere göre yargılama yapılır. Taraflar gelmese bile duruşma yapılır ve yokluklarında CMK m.223 uyarınca hüküm verilebilir. Duruşmadan önce itirazdan vazgeçilmesi hâlinde duruşma yapılmaz ve itiraz edilmemiş sayılır (CMK m.252/2).

İtiraz üzerine yapılan yargılamada, Mahkeme basit yargılama usulünde verdiği kara ile bağlı değildir. Ancak itiraz sanık dışındaki kişiler tarafından yapıldıysa bu durumda ¼ oranındaki indirim korunacaktır (CMK m.252/3).

İtiraz üzerine verilen hükmün sanık lehine olması hâlinde, bu hususların itiraz etmemiş olan diğer sanıklara da uygulanma olanağı varsa bu sanıklar da itiraz etmiş gibi verilen kararlardan yararlanır.(CMK m.252/4).

İtiraz üzerine verilen karar, genel hükümlere tabi olduğundan bu durumda da istinaf veya itiraz kanun yoluna başvurulması mümkündür.

Son olarak, mahkeme basit yargılama usulünün herhangi bir evresinde

Mahkeme, basit yargılama usulünün herhangi bir evresinde, iddianameyle ortaya konulan uyuşmazlığın duruşma açılmaksızın çözülemeyeceği kanaatine varırsa, basit yargılama usulüne son vererek olağan yargılama usulünü uygulayabilir. Örneğin, yapılan yazışmalardan sonra dosyada sübuta etkili ve dinlenmesi gereken tanıkların mevcut olduğunu gören asliye ceza mahkemesi, basit yargılama usulüne son vererek tanıkları dinleyebilmek için duruşma açarak olağan yargılama usulüne geçecektir.

İNTERNET ORTAMINDAKİ RESİM YAYINININ KİŞİLİK HAKLARINI İHLALİ

Resim, insan özelliklerini yansıtan bir simgedir. Dolayısıyla resim, kişilik hakları kapsamında korunan kişilik hakkına ilişkin değerler içerisinde yer almaktadır.

Kişi, şeref ve haysiyeti ile ilgili olmasa bile, özel yaşamını başkalarının bilmesini istemeyebilir. Kişinin üçüncü kişiler tarafından görülmesini, duyulmasını yahut bilinmesini istemediği hayat alanına diğer kimselerin müdahalesi kişilik hakkının ihlali niteliğindedir. Anayasa dahil birçok hukuki düzenlemede özel hayatın dokunulmazlığı, konut dokunulmazlığı ve haberleşme hürriyeti ile ilgili hükümler mevcuttur. Öğretide kişinin hayat alanı; sır alan, özel alan ve kamuya açık alan olarak üçe ayrıldığı ve bu şekilde incelendiği görülmektedir.

Kişinin sır alanı, herkesten saklı tutulan, sadece kişinin yakın çevresinden birkaç kişinin bildiği ve kişinin başkaları tarafından öğrenilmesini ve müdahale edilmesini istemediği alandır. Kişi istemedikçe bu alana müdahale edilemez ve bu alandaki bilgiler üçüncü kişilerle paylaşılamaz.

Özel alan, sır alanından biraz daha geniş bir alandır. Bu alan kişinin, kendisine yakın olan kişilerle paylaştığı ve öteki kişilere kapalı olan alandır. Bu alandaki bir bilginin, kişinin yakın çevresi dışında kalanlar tarafından öğrenilmesi ve paylaşılması kişilik haklarına saldırı niteliğindedir. Kamuya mal olmuş kimselerin özel alanları kamuya açık bir nitelik taşırken, normal bir vatandaşın özel alanı onun mahremiyetini yani sır alanını oluşturur.

Kişinin kamuya açık alanı, kişinin toplumsal yaşama katılmasından dolayı herkesin rahatça dahil olabildiği alandır. Bu alanda olan olaylara, toplumun diğer bireyleri de şahit olduğundan zaten gizli tutulma olanağı yoktur.

Kişinin özel yaşamına ilişkin sırlarının, fotoğraflarının ya da olaylarının bir internet sitesinde yayınlanması halinde internet sitesindeki yayınlar aracılığıyla kişilik haklarına bir müdahale söz konusu olmaktadır. İnternet sitesindeki yayınlar nedeniyle maddi veya manevi bir zarar doğduğunda ilgili web sitesinin içerik sağlayıcısı bu zararları tazmin yükümlülüğü altındadır.

Bazı durumlarda kişinin görüntüsünün alınması, basılması, yayınlanması, çoğaltılması kişinin rızasına bağlı değildir. Bunlar FSEK m.86/2 de belirtilmiştir. Buna göre; topluma mal olmuş, ülkenin siyasi ve içtimai hayatında rol oynayan kimselerin resimleri, kişilerin katıldıkları geçit törenlerinde, genel toplantılarda, günlük olaylarda çekilmiş resimler, radyo ve televizyon haberlerindeki resimler için izin alınması gerekmez.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde; “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebileceği”, 25. maddesinde; “Davacı, hakimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebileceği, davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabileceği ” düzenlenmiştir.

İnternet ortamındaki resim yayını nedeniyle kişilik hakkının ihlali kavramı ise tam olarak, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunun 9’uncu maddesinde düzenlenmiştir.

5651 sayılı yasa, internet ortamındaki yayınlar nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğraması durumunda hangi usul ve esaslara göre mücadele edileceğini düzenlemekte olup bu yönüyle 4721 sayılı Medeni Kanuna göre özel yasa durumundadır. Özel yasada bir düzenlemenin varlığı halinde öncelikle uygulanacağı da hukukun genel kuralıdır.

İlgili yasanın 9. maddesine göre; internet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde yer sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak içeriğe erişimin engellenmesini de isteyebilir. İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden kişilerin talepleri, içerik ve/veya yer sağlayıcısı tarafından en geç yirmi dört saat içinde cevaplandırılır. İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik hakları ihlal edilenlerin talepleri doğrultusunda hâkim bu maddede belirtilen kapsamda erişimin engellenmesine karar verebilir.

Hâkim bu madde kapsamında yapılan başvuruyu en geç yirmi dört saat içinde duruşma yapmaksızın karara bağlar. Bu karara karşı 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre itiraz yoluna gidilebilir.

Erişimin engellenmesine konu içeriğin yayından çıkarılmış olması durumunda hâkim kararı kendiliğinden hükümsüz kalır. Birlik tarafından erişim sağlayıcıya gönderilen içeriğe erişimin engellenmesi kararının gereği derhâl, en geç dört saat içinde erişim sağlayıcı tarafından yerine getirilir.

Sulh ceza hakiminin kararını bu maddede belirtilen şartlara uygun olarak ve süresinde yerine getirmeyen sorumlu kişiye, beş yüz günden üç bin güne kadar adli para cezası öngörülmüştür. Eğer içerik veya yer sağlayıcı tüzel kişi ise bu hüküm yayın sorumlusu hakkında uygulanacaktır.

İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiğini iddia eden kişiler, TİB’e doğrudan başvurarak içeriğe erişimin engellenmesi tedbirinin uygulanmasını da talep edebilmektedir.

TUTUKLU ARABALAR

Malumunuz bugünlerde sıkça duyduğumuz konuların başında geliyor kaçak araç ithalatı. Eskilerin o çok meşhur araba galerilerinin sahiplerine şimdi Emniyet Genel Müdürlüğünün kaçakçılık bürosunda rastlamak mümkün. Konuya çok derinlemesine girip, kafa karışıklığı yaratmaya gerek yok. Ancak sizin ya da bir arkadaşınızın başına gelmeyecek bir olay da değil. Bu sebeple biraz değinmekte ve işinize yarayabileceğini düşündüğümüz bilgiler vermekte fayda var.

 

O halde umarız başınıza gelmez diyerek, yaşanabilecekler hakkında ufak bilgiler verelim. Suç elbette ki araç ithalatı sırasında devletten kaçırılan vergilere dayanıyor. Ama mağdurun kimin olacağını kestirmek çok mümkün değil. Çünkü çocukken çok oynağımız oyunlardan olan yakan top oyunu, bu olayda yakan arabaya dönüşmüş durumda  Nasıl yani dediğinizi duyar gibiyiz. Şöyle ki; araçların, galerilerin vitrinlerinde ışıl ışıl sergilendiği gibi ülkemize tertemiz ve sorunsuz şekilde sokulmadığını anlamanız bir sabah kapınızda polis memurlarını görmenizle başlıyor. Bu örneği çoğaltmak mümkün ama hiçbir örnek bir diğerinden daha teselli edici değil maalesef. Çünkü bakımını aksatmadığınız, vergilerini günügününe ödediğiniz, satmaya kıyamadığınız evinizin bir bireyi haline gelen canım otomobilinizin çocuğun elinden oyuncağını alır gibi bir gün içinde elinizden alınması mümkün.

Neden böyle bir olay yaşayabileceğinizi kısaca açıklamak gerekir ise; o çok güvendiğiniz galerilerin, sizin o çok sevdiğiniz aracınızı ülkemize ithal ederken ödemesi gerekenden daha az vergi ödemek adına çok çeşitli yollara başvurduğunu söylemek mümkün. Sizin bunu bilmeniz ise imkansız. Çünkü siz o aşamada alacağınız aracınıza dair hayaller kurarak evinizde çayınızı yudumluyorsunuz. Sonra parasını eksiksiz ödeyerek aracınızı aldığınızda da ithalat aşamasında gerçekleştirilen hileleri bilmeniz veya anlamanız pek mümkün değil.

Maalesef gerçekleşen bu hileyi anlayacağınız tek an, aracınız için yakalama kararı alındığını polislerden öğrendiğiniz an oluyor. Sonrası ise malumunuz. Aracınızın elinizden alınması hemen o an gerçekleşiyor. Ayrılma sahnelerinin pek çeşitli olduğunu tahmin etmek de güç değil. Ama herkesin kesin olarak yaşadığı şeyin adını koymak mümkün, mağduriyet. Yapılacak şeyler ise oldukça kısıtlı. Ancak önemle belirtmek isteriz ki böyle bir durumla karşılaşır iseniz (umarız başınıza gelmez) tüm belgelerinizi hazır etmeniz gerekmekte. Nedir bu belgeler ? Aracın satın alırken almış olmanız gereken fatura, uygunluk belgesi, gümrük belgeleri, ruhsat örneğiniz ve diğer mevcut evraklar. Bu belgelerin işinize yaracağı yerler ise Mahkemeler. Tüketici olarak Tüketici Mahkemesinden iade talepli dava açmak, Savcılığa Suç Duyurusunda bulunmak ya da Gümrük ve Ticaret Bakanlığından zararınızın giderilmesini talep etmek yapabileceklerinizin arasında yer alıyor. Tabi ki bu aşamada konuya vakıf bir avukattan bilgi ve yardım almanızı tavsiye ederiz.

Konuyu kısaca açıkladıktan sonra bizim size yapabileceğimiz diğer bir yardım ise, emsal bir kararı paylaşmak olabilir. Danıştay 10. Daire’nin almış olduğu bir kararda (2014/4428E. 2014/8071K. 23.12.2014 tarihli) Bakanlığın kusurlu sorumluluk gereğince zararları gidermesi gerektiği ifade olunmuştur. Bu karar biraz olsun yüreklere su serpmişse de yargılama sürecinin herhalükarda sabır gerektiren ve yorucu bir süreç olduğunu söylemek zorundayız. Bu açıklamalarımız sonrasında siz okuyucularımıza ileteceğimiz en büyük dileğimiz, evinizin bir bireyi haline gelmiş aracınızın böylesi bir olay ile tutuklanmasına şahit olmamanız. Mağdur olan okuyucularımıza ise en kısa vakitte güzel bir kavuşma diliyoruz.